29 Ocak 2013 Salı










BU ARADA HEPİMİZ İÇİN İYİ BİR ALBÜM OLMASINI DİLİYORUM VE BENİM FAVORİM;NOTHING LIKE US.

TABİ HEPSİ BİRBİRİNDEN HARİKA FAKAT JELENA TARAFTARI OLMASAMDA JUSTIN'İN ÇOK ÜZÜLDÜĞÜNÜ ANLATAN BİR ŞARKI VE KESİNLİKLE MUHTEŞEMDİ.

-BIEBERFEVER94.




BUSINESS THINGS-Bölüm On Bir.





SPENCER
Daphne ile gerçekten iyi anlaşmaya başlamıştık.Sandığımdan çok daha iyi bir kızdı ve nasıl eğlenebileceğinizi biliyordu.Ben çoktan odama eşyalarımı yerleştirmiş olduğum için,ona yardım etmenin nazik bir davranış olacağını düşünerek Nathan gittikten bir saat kadar sonra odamdan çıkıp onun odasına doğru yol aldım.

Girişe yaslanarak gülümsedim."Nasıl gidiyor?"

"Bitti sayılır.Yardım etmek istiyorsan hayır demem."diyerek güldü Daphne.

Onun odası da aynı benim odam büyüklüğündeydi ve tek farklı şey pencerenin baktığı manzaraydı.Pencereye doğru ilerledim ve dışarıya bakarak "Manzaramız gerçekten güzel."diye mırıldandım.

Daphne kıyafetlerini dolabına yerleştirirken gülümsedi."Ben de etkilendim."

Pencereden ileriye doğru bakınca üniversitenin ve şehrin manzarasının gözlerimin önüne serilmesiyle iç çektim.İleriye baktığımda bir problem yoktu fakat kafamı biraz aşağılara indirdiğimde beyaz büyük bir araba etrafında toplanmış bir kaç çocuğu gördüm.

Bana bakıyorlardı.

Gözlerimi kıstım ve emin olmaya çalıştım.

Kesinlikle bana bakıyorlardı.

Bunları tanıdığımda yemin edebilirdim.İçlerinden iri olanın bana doğru bakması,tam gözlerimin içine bakması beni tedirgin etmişti.Kötü bir şekilde bana karşı gülümseyince,onları tanıdım.O Steven'di ve yanındakilerin de Toby,Marcus ve Luke olduğuna dair bahis oynayabilirdim,ayrıca kazanırdım da.

Hayatımı mahveden o dört kötü insan.

Ormandaki adamların burada ne işi vardı?Justin'in onlara iyi bir dayak attığını hatırlayabiliyordum fakat neden intikamlarını benden almak istesinler ki?Ben bir şey yapmamıştım.

Bir anda vücudumda damarlarıma pompalanan kanı hissetmeye,normalden kat kat hızlı kalp atışlarımı duymaya başlamıştım.Vücuduma yayılan tedirginlik hissi,beynimi ele geçirmiş gibiydi ve hatta Daphne'nin bana seslendiğini bile duymamıştım.

Ben ona cevap vermeyince,dolabın başından yanıma gelip gözlerini benim baktığım yere dikmeye başladı.Steven ve diğerlerini görünce şaşırdı."Onlar--kim Spencer?"

Onu duyunca kendime geldim ve kekeleyerek "Konu çok uzun,"diye geçiştirdim."--sadece iyi değiller."

Daphne üstelemedi."Ne yapacağız?Bizden--senden ne istiyorlar?"

"Ben--bilmiyorum.Nathan'ı ara.Başka bir seçeneğimiz yok gibi duruyor."diye umutsuca fısıldadım.

Daphne telefonunu almak için yatağa doğru giderken eliyle omzuma usulca dokundu."Korkma.Nathan hemen gelecektir."

Bir şey söylemedim.Çünkü endişe ettiğim konu o adamlar değildi.Justin bana en ufak bir durumda onu aramamı söylemişti fakat yaşananlardan sonra onu nasıl arayacağımı bilmiyordum.Onu aramam doğru olur muydu ki?

Sanki bana söylediği şeyleri unutmuşum gibi 'Hey,Justin bana yardım et.' diyip yelkenleri bu kadar çabuk suya indirmek istemedim ve bir anda çıkarttığım telefonu tekrar cebime soktum.Ellerimi kollarımda birleştirdim ve kafamı cama yaslayarak derin bir nefesi dışarı doğru verdim.

Bu işi kendim de halledebilirdim.Zaten Steven veya diğerleri hala durdukları yerde duruyorlardı ve bir şey olursa kapıyı açmazdım.Güvenlik görevlilerine telefon açmamız bir dakikamızı almazdı.Odada bir sürü kesici alet vardı ve güvende olacaktık.

Buna emindim.

Gözlerimi devirerek arkamı döndüm ve Daphne'nin Nathan'a ulaşıp ulaşmadığını merak ettiğim için odadan dışarı doğru çıktım.

Gördüklerim karşısında gözlerim bir anda yerlerinden çıkacakmış gibi açıldı ve nefes alamadığımı hissettim.Yaşadığım şok dalgasını geçirmek için elimi,sinek yakalayacakmış gibi açılmış ağzıma götürerek kapadım ve midemdeki kasıntı yüzünden diğer elimle karnımı tutarak korkuyla inledim.

İşin iyi yanı şuydu;Daphne'yi bulmuştum.
Kötü olanı ise;Etrafındaki dört adamdan biri boğazında bir bıçak tutuyordu.


28 Ocak 2013 Pazartesi

BUSINESS THINGS-Bölüm 10.





NATHAN
Nathan,Justin ile yaptığı telefon görüşmesinden sonra biraz huysuzlanmıştı.Justin genelde bu tür çıkışlar yapardı fakat sesi her zamankinden çok daha kötü gelmişti.

Bir sorun olduğuna emindi ve bu sefer dostunun kötü bir şey yapmasına göz yummayacak,onu engellemek için gerekirse canını verecekti.

Justin geçmişteki hatalarından ders almıştı,şu an göründüğünden çok daha kötü bir insandı ve çok kötü bir şey yapmıştı.Bunun cezasını her gün içinde çekiyordu ve tek istediği bunu geri almaktı.

Eski günlere geri dönmek istemiyordu Nathan.Justin'i hayata döndürmeye çalıştığı,onu iyileştirmeye çalıştığı günler çok uzakta değildi.

Sadece dört ay geçmişti fakat Nathan,Justin üzerinde iyi bir iş çıkarttığını düşünüyordu.

Fakat Justin en ufak bir durumda alınıyor ve sinirlenmeye başlıyordu.Bu nedenle genellikle sinirli olduğu zamanlarda etrafında onu durduracak birinin olması herkes için çok iyi olurdu.

Nathan Daphne'nin daha hızlı sürmesinin imkansız olduğunu biliyordu.Kızı gerçekten hızlı sürmesi için zorluyordu ve daha hızlı sürerse yasal olmayacaktı---zaten Daphne için mümkün de değildi.

Yaklaşık yirmi dakika veya yarım saatlik bir süre kalmıştı ve Nathan durumu kontrol etmek için arabanın gözünden telefonunu çıkarttı ve hızlı bir şekilde mesaj düğmesine dokundu.

Kime:JustinDostum,bir sorun mu var?

Justin mesajlara cevap verme konusunda insanları bekletmezdi.

Kimden:JustinBir sorun yok.Gelmene daha var mı?

Onu köşeye sıkıştıracak bir mesajla cevap verdim.

Kime:JustinBir yarım saat daha.Kolejde misiniz?

Bu sefer mesajın gelmesi gecikmişti.

Kimden:JustinKız orada.

Kapalı cevaplar verme konusunda iyiydi.

Kime:JustinYa sen?

Justin benden kurtulamayacağını farkına varmış olmalıydı.

Kimden:JustinBen yokum.Arabayı teslim et ve o cehennemden ayrılınca beni ara.Anlaşıldı mı?

Benimle böyle konuşmasına izin veremezdim.

Kime:JustinBana lanet bir köpekmişim gibi davranmaktan vazgeç.

Bir daha cevap atmadı.


24 Ocak 2013 Perşembe

BUSINESS THINGS-Bölüm 9.






“Buna pişman olacaksın.”diyerek sırıttım ve kapımı açıp Daphne ile yer değiştirdim.

Tekrar emniyet kemerimi bağladım ve kontağa yerleştirdiğim anahtarı çevirmeden önce derin bir nefes aldım.

Biraz daha gaza basarak giderken Daphne’nin bundan memnun olduğunu hissedince gülümsedim ve ilk gördüğüm benzin istasyonuna kadar arabayı ben kullandım.

Arabadan inip bir bidon benzin satın aldık ve benzini Daphne’nin bagajına yükledik.İçimden işi hallettiğim için kendime tebrikler yağdırırken göz ucuyla Daphne’ye gülümsedim.”Gerçekten sana minnettarım.Sen olmasaydın buraya kadar yürümek zorunda kalabilirdim.”dedim ve ne cevap vereceğini öğrenmek için ona döndüm.

“Sorun değil.”diye geçiştirdi ve sıcak bir gülümseme ile bana baktı.Bir kaç dakika gözlerimiz birbirine kenetlendiği için rahatsız olmuş bir tavırla ekledi.”Ah,şey---sanırım seni arabana geri götürmeliyim.”diye mırıldandı.

Başımla onayladım ve gözlerimi kısarak yere baktım.”Arabayı sen mi kullanacaksın yoksa ben mi kulla-“

“Sen kullan.”diyerek sözümü kesti ve sırıttı.”Benden daha iyi kullanıyorsun.”diye itiraf etti.

Gülümseyerek arabaya bindim ve kemerlerimizi bağladıktan sonra bu gün içinde ikinci kez gideceğim lanet ormana doğru yol aldık.Aynı toprak yoldan girip,benzinsiz terk edilmiş arabaya varmamız bu sefer yirmi dakika kadar sürmemişti.Bir şey söylemeden arabayı durdurdum ve direk indim.

Daphne ardımdan inip bagajdan bidonu aldı ve bana uzattı.Usulca benzini aldım ve depoya doldurmak için giderken Daphne’ye “Sürücü koltuğuna geçip motoru çalıştırmanı söylediğimde çalıştırır mısın?” diye fısıldadım.

Başıyla ‘evet’ der gibi onayladı ve arabaya doğru ilerledi.Benzin işini halledip elimle Daphne’ye işaret verdim ve duyması için yüksek bir sesle ekledim.”Tamam Daphne,şimdi çalıştırabilirsin.”

Daphne motoru çalıştırdı ve araba sorunsuz bir şekilde çalıştı.Bana araba aynasından gülünce ona iyi bir iş çıkarttığını söylemek için arabaya doğru gittim ve cama doğru eğildim.”Teşekkürler.”diye fısıldadım ve dudaklarımı yaladım.

Daphne dolgun dudaklarını ısırarak bana baktı ve fısıldayarak “Önemli değil,Sykes.”diye mırıldandı.

Göz kırptım ve arabadan inmesi için Daphne’yi bekledim.Bana anahtarı teslim etti ve kendi arabasına doğru ilerlerken bana seslendi.”Bahsettiğin arkadaşın nerede okuyor?”

“Agh,bilmiyorum…”düşünmek için kendimi zorladım ve cebimden telefonu çıkartırken boğuk bir sesle ekledim.”Arabayı nereye bırakacağımı öğrenmem için bir iki dakika ver.”

Daphne beni beklerken Justin’e hızlı bir mesaj attım.

Kime:JustinDostum işi hallettim.Arabayı nereye bırakmalıyım?

Mesaja cevap çok hızlı gelmişti.

Kimden:JustinNew York University.

Mesajı okuyup Daphne’ye “New York University’miş.”diye mırıldandım.

Daphne bunu duyar duymaz çığlık attı ve şaşkın bir sesle “Dostum şaka mı yapıyorsun?Bu sene oraya başlayacağım.”dedi.

Gözlerim şaşkınlıktan açıldı ve ayrıca Daphne’yi daha çok göreceğim için yüzümde biraz aydınlandı.Mutlu olduğumu belirten bir sesle ekledim.”Süper.O zaman sen arabayı önden kullan ve ben de seni takip edeyim.Ne dersin?”

Daphne dudağını ısırdı ve bana doğru sırıtarak “Kabul” diye mırıldandı.

Ona doğru gülümsedim ve rüzgardan dağılmış saçlarımı düzelterek Spencer’ın arabasına bindim.Emniyet kemerimi takıp motoru çalıştırdım ve yanımdaki arabadan bana sırıtan Daphne’ye kötü bir bakış attım.”Lütfen yavaş sürme.”

Daphne güldü.”Sürmeyeceğim.”sırıtarak camını kapattı ve önümden hareket etmeye başladı.

Söylediği gibi hiç de yavaş sürmüyordu,hatta fazla hızlı bile denebilirdi.

Tam arkasından yola devam ediyor,arada korna çalarak konuşuyorduk.

Etrafımızdaki araçlar neden korna çaldığımızı anlamadan bize bakıyordu ve bazıları bağırıyordu bile.

22 Ocak 2013 Salı

BUSINESS THINGS -Bölüm 8.





Anneme hızlıca olayları açıklayan ve bazı olayları farklı yansıtan,beni merak etmemesine dair uzun bir mesaj attım.

Kime:AnnemAnne,ben iyiyim.Sadece otele gitmek istemiyordum,ve gitmedim.O tatilin bana zehir olacağını biliyordum ve biraz yalnız kalmak istedim.Bunun için bana kızma.Yolda konakladım ve artık üniversiteye gidip daireme yerleşmek istiyorum.Biliyorsun,şehre alışmak ve biraz takılmak istiyorum.Şu an yoldayım fakat New York’ta sizi ararım.Öptüm xx.

Attığım mesajı bir kez daha okuyup kendimi tebrik ettim.Süper bir yalancıydım ve eğer evebeyn olsaydım kızıma kesinlikle inanırdım.

Annem zaten son zamanlarda psikolojik olarak kötü bir dönem geçirdiğimi düşündüğü için bu mesajda yanlış bir şey sezmedi ve bana gayet sıcakkanlı bir mesaj ile cevap verdi.

Kimden:AnnemSeni anlıyorum tatlım ve seni seviyorum.Bizi aramayı unutma.
 
İçimden rahat bir nefes verip arabayı sessizce süren Justin’e doğru kafamı çevirdim.

“Şey,uh---“omuz silktim ve fısıldar gibi devam ettim.”---bir benzin istasyonunda durmaya ne dersin?”

Justin bana doğru kafasını döndürdü.Tek kaşını kaldırarak “Neden?” diye meraklı bir ses ile çıkıştı.

“İşemeliyim.”Açık sözlü bu lafımın sonrası Justin kahkahalarla gülerek yola döndü.Bana cevap vermemesi sinirimi bozmuştu ve gözlerimi kısarak “Niye,Süpermen sen işemez misin?”diye mırıldandım.

“Elbette---“direksiyonu istasyona doğru kırarken bana doğru döndü.”---açık sözlü olan benim sanıyordum sadece.”

Gözlerimi çevirdim ve havalı olmaya çalışarak –ki beceremiyordum- “Beni daha tanımıyorsun,Bieber.”diye fısıldadım.

Arabadan inip bayanlar tuvaletini kullandıktan sonra beni bekleyen arabaya doğru yavaşça ilerledim.Justin arabada yoktu ve araba açık olmadığı için giremedim.Bir kaç kez kapıyı zorladım fakat sonuç alamayınca birkaç küfür savurdum.

Ben arabaya lanetler okurken Justin elinde iki sosisli ile geldi ve birini bana uzattı.”Yavaşla,Hastings.” Diye güldü. “Büfe taraflarına baksaydın beni bulurdun.”

Gözlerimi çevirdim ve sosisliyi elime alıp Justin’in açtığı arabada yerimi aldım.Sandviçten bir ısırık aldığım gibi gerçekten aç olduğumu hatırladım ve et ile hardalın dilimle dans etmesine izin verdim.

Justin güldü.”Ne zamandır sana yemek yedirmiyorlar?”

“Ah,maalesef o güzel Hilton Otel’inin iyi bir hizmeti yok.”diye dalga geçtim.

Justin sırıttı.”Sürtük lütfen--“ kafasını çevirdi ve "---benden yemek yapmamı istemiyordun değil mi?”diye çıkıştı.

Gözlerimi devirdim.

21 Ocak 2013 Pazartesi

BUSINESS THINGS-Bölüm 7.



BU BÖLÜMÜN UZUN OLDUĞUNU KABUL EDİYORUM,FAKAT CANIM SIKILDI UZUN UZUN YAZDIM.YENİ BÖLÜM İÇİN ÇARŞAMBAYI BEKLEYİN:) -Bieberfever94.

Justin beklenmedik derecede hızlı bir şekilde üzerini giyinmiş bir olarak banyodan çıktı.Şakasız,beş dakika bile sürmemişti fakat buna rağmen,saçlarını mükemmel bir şekilde ayarlayıp ayakkabılarını bile giymişti.

Gözüm açık bir şekilde ona baktım."Çok çabuk giyindin?!"

"Ah,evet."yatağının yanından erkek parfümünü alıp aynaya doğru giderken sırıttı."Eğer odanda bir baş belası varsa ve ondan kurtulman için giyinmen gerekiyorsa hızlı olursun."

Gözlerimi çevirdim."Tamam,eğer lafını bitirdiysen çıkabilir miyiz?"diye çıkıştım.

Justin sakin bir sesle ayna karşısından "Tabii." diyerek cevap verdi.

Yataktan hızlıca çıkıp üstümdeki gömleği çekiştirdim ve belimden düşmek üzere olan pantolonu düzelttim.Justin'in bir kaç dakikadır kendine baktığı aynaya doğru ilerleyip,dolaşmış ve bir kaç gündür yıkanmayan saçlarımı düzeltmeye çalıştım.

"İşe yaramıyor."Justin kıkırdadı.

Neden bahsettiğini anlamamıştım."Ne?Ne işi?"

"Saçın diyorum--"son kez saçlarını yukarı kaldırıp mükemmel şekle soktu."--hala çirkin."

Gözlerimi çevirdim fakat ona hak da veriyordum.Kız olan bendim fakat saçlarını kıskanıyordum.Yumuşak ve dolgunlardı ayrıca güneşle parıldayan bir renge sahiptiler.

Saçlarıma doğru bakıp çirkin olduğumu içimden tekrar ederken Justin çenemi tutarak ona bakmamı sağladı."Sadece söylüyorum sen beni ciddiye alma bile."

"Almıyorum."tek kaşımı kaldırarak ona baktım ve bir kaç saniye gözlerimizin birbirimize kenetlenmesi ile içimde garip bir ürperti hissettim."Tamam----gidebilir miyiz?"

Justin kurumuş dudaklarını yalayarak ıslattı ve kapıya doğru ilerlemeye başladı.Kapıyı açıp önden çıkmam için elini uzatırken güldü ve "Bayanlar önden." diye dalga geçti.

Dayanamayıp ona karşı benden güldüm.

*****

Justin kapıya gitmek yerine salona doğru ilerledi ve dünde söylediği gibi,koltukta sızmış Nathan'a doğru koşup üzerine atladı."Dostum burada uyuduğuna inanmıyorum."

Nathan korkuyla kalkmaya çalıştı fakat üstüne Justin oturmuş sallanıyordu bile."Tanrım,Justin!"derin bir nefes verdi ve ekledi."On yaşında değiliz,üstümden kalk hemen."

Justin gülerek ayağa kalktı ve Nathan'a sırıttı."Biz gidiyoruz."

"Nereye?"Nathan cevabını bilmiyormuş gibi saçma bir soru sordu.

Justin,her zamanki sinir bozucu tavrıyla cevap verdi."Bir otelde boş bir oda bulmaya---sen ciddi misin?Onu evine bırakıyorum."

Nathan güldü."Bir otel odasına gitmek seni daha çok mutlu ederdi."yüzünü bir kaç kez sallayıp kendine gelmeye çalıştı ve ekledi."Valentina hala odasında mı?"

"Evet--yani sanırım.Onu görmedim."Justin dudaklarını yaladı ve ekledi."Dostum bizimle gelmelisin.Önce ormana uğramamız ve eşyaları almamız gerekiyor.Ve tabi kızın arabası da orada.Büyük ihtimalle oradan ayrılırız ve herkes kendi yoluna gider."

Başını çevirdi ve tekrar konuştu."Belki Steven ve diğerleri hala oradadır--- biliyorsun---tüm macerayı kaçırmak istiyor musun?"

Nathan güldü ve hızlıca koltuktan kalktı. "Tabi ki geliyorum seni aptal."

Justin eğleniyormuş gibi sırıtırken Vale arkadan üstünde sadece iç çamaşırlarıyla odaya geldi ve kendine bir içki aldı."Gidiyor musunuz?"

Justin onaylar derecede başını salladı ve Valentina'nın mükemmel vücuduna bakmamaya çalıştı.İşe yaramıyordu."Evet--gidiyoruz ve Nathan da bizimle geliyor."

"Ah,tamam.Evde yalnızım yani?"Vale sırıttı.

Justin kafasını üzgünmüş gibi salladı."Maalesef."dudaklarını yaladı ve fısıldar gibi ekledi."Kath burada."

"Ah,o sürtükle yatmaya devam mı ediyorsun?"gözlerini çevirdi.

Yatmak mı?

Justin'in sevgilisi mi vardı?

Ve onlar şey--yani--mideme bıçak saplanmış gibi hissettim ve biraz garip bir hale büründüm.

O denli seksi bir çocuğun sevgilisi olmayacağını mı düşünüyordun?İçimdeki aptal ses tekrar ortaya çıktı.

Justin özel hayatının gözler önüne serilmesiyle irkildi ve aniden "Kapa çeneni."diye çıkıştı."Kiminle yatıp yatmadığım seni ilgilendirmez Vale."

Vale içkisinden bir yudum daha aldı ve sırıttı."Sadece söyledim,Bieber."

İçki bardağını masaya bıraktı ve "Yanıma hiç kıyafet almadığıma inanmıyorum.Bugün dışarı çıkıp alışveriş yapmalıyım."diye kendi kendine söylendi.

Justin gözlerini çevirdi ve alt dudağını ısırarak başını benden yana çevirdi."Hey,gitme zamanı geldi."

Başımı salladım ve kapıya doğru ilerlerken Justin ve Nathan'ı takip ettim.



Geçen gece yolu şaşırarak gittiğim o korkutucu orman gündüz pek de kötü gözükmüyordu.Ağaçlardan oluşan saçma bir ormandı sadece.

O sırada neden bu ormandan korktuğumu düşünüp durdum ve içimden kötü bir kaç küfür savurdum.Nathan ön koltuktan başını çevirip arkaya doğru döndü ve bana baktı."Arabanı ve tüm eşyalarını burada mı bıraktın?"

"Ne yapabilirdim ki Justin kolumdan çekip duruyordu."diye cevapladım.

Nathan bana güldü ve Justin'e doğru "Dostum kızın kimliğinden parasına kadar o arabadaydı."diye çıkıştı.

Justin yola bakmaya devam ederek gözlerini çevirdi."Peşimizdeydiler--ne yapabilirdim?"

Nathan önüne döndü ve radyoyu açmak için uzandı.Fakat Justin elini ittirerek çıkıştı."Müzik dinlemeyi sevmem.Biliyorsun."

Nathan şaşırdı ve tek kaşını kaldırarak Justin'e doğru baktı."Evet ama belki Spencer için açmama izin verirsin diye düşün-"

"Vermiyorum."kafasını çevirdi ve iyice yola odaklandı.

Tanrım ne kadar sinir bozucu bir insan,diye geçirdim içimden.



20 Ocak 2013 Pazar

BUSINESS THINGS-Bölüm 6.






"Ne demezsin."gözlerimi çevirdim ve bunun bir kabus olmasını diledim.

Justin ciddi bir tavırla bana döndü."Sabah ormana geri döner ve kalan eşyalarını alırız,sonra her nerede yaşıyorsan seni oraya bırakırım.Anlaşıldı mı?"

Onaylar gibi kafamı salladım."Tamam,evet."

"Güzel."sahte bir gülümseme ile yüzüme baktı."Şimdi koltuğun üzerindeki battaniyeyi al ve odadan çık."

Gerçekten benim yerde yatmamı istemesine şaşmıştım.

"Bekle--"dudaklarımı yaladım ve devam ettim."Cidden--yerde yatmamı mı istiyorsun?"

"Kaç kere tekrar edeceğim sürtük?"gözlerini çevirdi ve yatağına doğru ilerlerken ekledi."Koltukta kıvrılmanı söylerdim fakat söylediğim gibi odamda yabancı madde istemiyorum."

Kafamı çevirdim ve gözlerimi döndürdüm."Bari aşağıda,salondaki koltukta uyumama izin ver?"Çaresizce yüzüne baktım.

Yerde uyumayacaktım değil mi?

Yani,yerden bile bahsetmiyoruz aslında.

Merdivende,uyumam isteniyordu.

"Nathan'la birlikte mi?"güldü.Gözlerini çevirdi ve fısıldar gibi ekledi."Onun o kadar içkiden sonra odasına gideceğini mi düşünüyorsun?"

"Eminim bu Hilton Oteli gibi evde başka odalar vardır,Justin."alt dudağımı ısırdım.

Justin tek kaşını kaldırarak baktı ve dudaklarını yaladı."Belki evet belki hayır,sana yerde yatmanı söylediysem yerde yatacaksın."

Ben cevap vermek üzereyken eliyle sus işareti yaptı."Şimdi kapa çeneni."gözlerini çevirdi ve yanımdan geçip odadan çıkarken fısıldar gibi ekledi."Söz dinlemeyen aptal sürtükler."

Bir gün boyunca başıma başka ne kötülükler gelebilirdi?

Tanrım ciddiyim,kafama bir gök taşı düşürseydin daha iyiydi,çok daha iyiydi.

JUSTİN

Sinirle odadan çıktı ve bir kat aşağıya hızlıca indi.Spencer odada kalmıştı ve isterse yatakta bile yatabilirdi çünkü Justin bu gece o odaya döneceğini sanmıyordu.

Bir aşağı kattaki büyük ve geniş koridorda ilerlemeye başladı.

Yanındaki odalar geçip giderken aklına gelen bir şey sonucuyla güldü.

Spencer haklıydı.

Burası cidden Hilton Oteli gibiydi.

Elini saçlarının arasında gezdirdi ve bir kaç hareket ile düzeltirken dudaklarını yaladı.Saçlarını mükemmel konuma getirirken koridorun sonuna geldiğini fark etmemişti bile.

Önce asansöre binip -evet evinde bir asansör vardı- salonda Nathan'la takılmayı düşündü fakat daha sonra uzun süredir uğramadığı oda aklına geldi.

Koridorun sonunda asansörden bir kaç metre önceki odaya doğru baktı ve demir kapıyı çalma zahmetine girmeden kapıya asılıp içeriye girdi.

Kitli olmamasına sevindi ve sırıtarak yatağın üzerinde,tabletten film izleyen Katherine'ye doğru baktı.

Kath filmi durdurdu ve yatakta doğrularak Justin'i süzdü."Hey."

Justin gülümsedi ve bugün hiç olmadığı kadar yumuşak bir sesle cevap verdi."Hey,nasıl gidiyor?"

"Sen gelene kadar kötüydü."Katherine güldü ve dudağını ısırarak Justin'e baktı.

Justin kurumuş dudaklarını yalayarak yaramaz bir bakışla cevap verdi."Şu ana iyi diyorsan,geceyi beklemelisin Kath."

Kath güldü."O zaman neyi bekliyorsun,Bieber?"

Bieber,derken sesini bilerek azaltmış ve seksi görünmeye çalışmıştı.

Justin Katherine'nin onu böyle baştan çıkarmasına bayıldığını içinden bir kez daha itiraf etti ve kendini yatağa doğru fırlattı.Fısıldayarak "Ne izliyordun?" dedi.

Katherine hemen iPad'ini kapattı ve kekeleyerek "Bir r--öportaj sadece." diye mırıldandı.Eğer bir şeyler gizliyorsa da bundan Justin'in haberi yoktu.

"Agh,"diye çıkıştı Justin."Meşgulsün yani?" üzgün surat ifadesini takınıp dudaklarını yaladı.

Katherine sırıttı."Evet." alt dudağını seksi bir şekilde ısırdı ve eğilip Justin'i dudağından öptü."Ama," bir kez daha Justin'i öpmek için eğilirken ekledi."--seninle meşgulüm."

Justin gülerken Katherine'nin belini kavradı ve bir hareketle onu altına aldı.Yavaş yavaş boynunu öperken,arada Katherine'nin bundan hoşlandığını belirten sesler çıkartmasıyla daha da yaramazlaşıyordu.

Justin ateşli bir öpücükle Katherine'ye sarılırken ekledi. "Tanrım Katherine,seni istiyorum---şimdi."sırıttı.

Zaman su gibi akıp giderken Justin ve Katherine çoktan kıyafetlerinden kurtulmuşlardı ve ayın odada parlayan ışığıyla birlikte ikisi de bir müziğin ritmi gibi aynı hızla hareket ediyorlardı.

Sonuçta,vücutları birleştiğinde Justin son zamanların tüm gerginliğini üzerinden atmış gibi hissetti.

Justin'in kendi için yaptığı en iyi şey,Katherine'yi işlerine almaktı.Çünkü Katherine her anlamda Justin'e iyi geliyordu.

Ve Justin hayatında hiçbir zaman başka bir kadına yer vermesinin gerekli olmadığını düşünüyordu.

Kath'e aşık değildi.

Hatta onu sevmiyordu bile.

Çünkü birine bağlanmak,Justin'in sonunu getirebilirdi.

Ve Justin bunu iyi biliyordu.

Zaten en çok korktuğu şeyde buydu.

Aşık olmak.


19 Ocak 2013 Cumartesi

BUSINESS THINGS-5.Bölüm.


















"Kıçını toplamaktan bıktım,Bieber."Valentina tükürür gibi söylendi.

Justin gülmekle yetindi.

Valentina'nın gelmesinin onda yarattığı mutluluğu ve rahatlama hissini kendisi bile mahvedemezdi.Justin hayatının her anında ona güvenebileceğini biliyordu ve Valentina,Justin'in kıçını toplamakta bir numaraydı.

Bir çocuk gibi gülümsedi."Kıçımı toplamandan her zaman zevk aldım,Vale."

Valentina sırıttı ve bakışlarını Nathan'a çevirdi.

Her zamanki iğneleyici ses tonuyla "Beni içeri alacak mısınız yoksa yağmurda kalmak yeni zevkiniz mi?"diye söylendi.

Nathan söylenene dayanamayıp hafifçe güldü."İçeri gelsene,Vale."

***
Justin Valentina ve Nathan'ın ardından hole doğru ilerlerken aklına bir şey takıldı.

Spencer'a saklanmasını ve daha sonra sığınağa gitmesini söylemişti.Fakat gelen Steven veya başka biri değildi.Peki o zaman,o lanet bela kız neredeydi?

Justin içinden bir küfür savurdu.

İsterse cehennemin dibinde olsun,şu an onunla uğraşmak istemiyorum-diye geçirdi içinden Justin.

Şu an tek istediği şey Valentina ile konuşup şu Steven olayını kökünden halletmekti.

Sağ taraftan girip,salona doğru ilerlediler.Gri köşe takımına Vale ve Nathan oturmak için ilerlerken Justin,kapının tam karşısında televizyonun çaprazında olan cam büfeye ilerledi.Acele ile üç tane viski hazırladı ve Nathan ile Vale'ye dağıttı.

Vale viskiden ağır bir yudum aldı ve içkinin verdiği haz ile yüzünü buruşturdu."Ee,sökül bakalım Bieber.Yine hangi boka bulaştın?"

Justin içkisinden bir yudum daha aldı ve viskinin sertliğini hissetmek için ağzında bir kaç kez dolaştırarak yuttu."Steven ve diğerleri--ben şey--onlara dur diyemiyorum,Vale.Tamamen kontrolümden çıkmaya başladılar."

Vale alt dudağını ısırdı."Steven ve diğerleri derken,bahsettiğin diğerleri kimler?"

"Steven'dan başka Luke,Dumb,Toby."

Justin Marcus'a her zaman Dumb derdi..(İngilizcede 'dilsiz' anlamına gelir.)

Kurumuş dudaklarını yalayarak ıslattı ve devam etti."Tamam,bir hata yaparak onları işe aldım.Fakat bu kadar sorun çıkartacak öz güveni nereden aldıklarını bilmiyorum.Dostum,onları çıplak ellerimle bile lime lime edebilirim."

"Yavaşla Bieber,"Vale sırıttı."Seni kaybetmeyi riske edemeyiz.Biliyorsun lanet polislerin gözü her zaman üzerimizde."Vale Justin'in bir şey söylemesine izin vermeden devam etti."Yinede,onlara güvenmekle büyük bir risk almışsın."

"Risk almadım."Justin inkar etti.Viski bardağını elinde dolaştırdı ve son bir yudum ile tüm viskiyi kafasına dikti."O piçlerin bir deste para karşılığı kıçımı toplamaları yeterliydi.Fakat onlar fazlasını istedi.Yaptıklarına göz yumdum,yinede fazla olmaya başladıklarını itiraf etmeliyim."

Biten viski bardağını yaslandığı büfeye bıraktı ve ekledi. "Normalde bu tür şeyler--yani bilirsin işte kavga,dövüş gibi şeyler ilgimi çeker fakat olay bu değil.Olay o şerefsizlerin,masum genç kızlara yaptıkları iğrenç şeyler."sanki kendi suçsuzmuş gibi konuşuyordu.

Valentina ayağa kalktı ve viskisini yenilemek için büfeye doğru ilerledi."Geçmişinden pişman olmaya mı başladın--o çocuk konusunda?"Vale tek kaşını kaldırarak Justin'e baktı.

"Bu konumuz değil."Başını hızlıca çevirdi."Konu,o lanet olası insanları kökünden halletmek.Daha büyük sorunlarım var,Vale.Bir kaç bitle uğraşıyor gibi hissediyorum."

Koltukta oturup yavaşça içkisini içen Nathan lafa girdi."Öyle zaten dostum,söyle hemen gidip işlerini halledelim."

"Yavaş ol,Sykes."diye çıkıştı Vale.

Gözlerini çevirdi ve bardağından bir yudum aldı."Burada olduğuma şükretmelisiniz.Burada olmasaydım,düşünmeden kavgaya başvuracaktınız.Ah,çok daha etkili bir yol biliyorum."

Vale'in gözleri bir anda ışıkla parlamaya başladı ve yaramaz bir şekilde sırıttı.

Justin heyecanla ona baktı."Aklında ne var,Vale?"

Valentina viskisini kafasına dikip büfeye doğru bardağı bırakırken fısıldayarak "Yavaşça yok edeceğiz."diye mırıldandı.

Justin bir kaç saniye düşündükten sonra sesli bir şekilde ekledi."Peki ama Vale,bu arada başka kızlara da aynı şeyler olmasını nasıl önlemeyi planlıyorsun?"

Valentina Justin'e tam cevap verecekken arkadan bir ses duyuldu."Ben--benden başka da mı kızlar vardı--yani--kurtulabildiler mi?Benim gibi--onları da kurtardın değil mi?"

Justin Spencer'ın gelmesine şaşırmış gibi durmuyordu,kafasını ona doğru çevirdi ve koluyla masaya bir yumruk attı. "Üzgünüm ama bebeğim ben bir kahraman değilim."

Spencer duydukları karşında gözlerini sımsıkı kapadı ve gözlerinden damlayan bir kaç göz yaşına rağmen kendini rahatlatmak için yumruklarını sıktı.

İşe yaramıyordu.


16 Ocak 2013 Çarşamba

BUSINESS THINGS-4.BÖLÜM.


















"Bende kan dökmeni istemiyorum dostum.Açıkçası çevremizdeki hiç kimse bir daha Bieber'ın oyunlarına yenik düşmek istemediği için korkuyor."Nathan 'Bieber Oyunları' derken ortamı yumuşatmak için sırıtmıştı.

Justin kendisinden böyle bahsedilmesinden hoşlandığını belli eder gibi gülümsedi."Bazıları ise hala benim daha güçlü olduğumu anlayamamış durumda.Kahretsin,dostum.O orospu çocuklarına diğerlerinden uzak durmalarını söylemiştim.Bu bu hafta içinde üçüncü olay."

Nathan alt dudağını ısırdı.Bana göz ucuyla bakıp onları izlememden rahatsız olmuş gibi gözlerini devirdi ve devam etti."Unuttun mu,Katherine'de bize bu şekilde gelmişti."

Bu Katherine her kimse,Justin'in yüzünün değişmesine neden olmuştu.Utangaç bir şekilde gülümseyip,itiraz eden bir sesle "O farklıydı." diye çıkıştı.

Nathan gülmeye başladı."Hayır dostum."kafasını benden yana çevirip gözlerimin içine doğru öldürücü bir bakış attı."Hiçbir kadın farklı değil."sesini ciddileştirdi ve yine sözün bana gelmesini istercesine gözlerini çevirdi."Hepsi sürtüğün önde gideni."

Tanrım,bu çocuğun benimle derdi neydi?

Burda olmaktan mutluymuşum gibi davranıyordu.

Sanki Justin onunla yatmam için para ödemiş gibi,sürtükmüşüm gibi davranıyordu.

Sinir bozucu,diye geçirdim içimden.

Justin ağzındaki sigaradan bir nefes daha aldı ve konuşurken nefesi havaya doğru üfledi."Steven ve diğerlerini,durdurmazsak..her gün başka bir kızı kurtarmak için o lanet ormana gitmek zorunda kalacağım.Ormanları sevmem."

Nathan, "Biliyorum dostum.Durduracağız--Onlarla kavga ettiniz mi?"sanki bu soruyu bana sormuş gibi kafasını benden tarafa çevirdi ve alt dudağını ısırdı.

Ne diyeceğimi bilemeden kekelemeye başladım."Ben..aslında...,şey,Justin-"

"Kavga ettim."Justin sözümü tamamladı.Ağzındaki sigarayı eline aldı ve yan tarafta duran kül tablasına biriken külleri dökmek için sigarasını kül tablasının üstünde bir kaç kez salladı. "Kıçlarına öyle bir tekme bastım ki,bir daha bana bulaşmak için uzun bir süre ayılmaları gerekebilir."

Nathan gülmeye başladı."Bazen çok içmemeliyim diyorum.Sonra tüm eğlence sana kalıyor."

Justin de gülmeye başladı ve sigarayı tekrar ağzına götürdü.Bir nefes çekip mükemmel bir halkayı içerideki boğucu sigara dumanına doğru üfledi."Dörde karşı bir."

"Dostum müthişsin."Nathan Justin'e sanki 'muhteşem'miş gibi baktı.

Muhteşem miydi?

Seksi,yakışıklı,tatlı,güçlü biri olabilirdi fakat...ne diyorum ben?

Muhteşemdi.

Justin övülmekten hoşlanan birisiydi ve hemen sırıtmaya başladı."Bir daha olsa yine kavga etmekten zevk alırım,biliyorsun."

"Biliyor-"Nathan lafını bitirmeden kapının bir kaç kez tıklatılmasıyla ortamda kötü bir sessizlik oluştu.

Justin elindeki sigarayı hemen kül tablasında söndürdü ve eliyle bana susmamı işaret etti.Nathan'a doğru bir bakış attı ve Nathan emri algılamış gibi başını salladı.Ayağa kalkıp,muhteşem bir el hareketi ile cebindeki silahı çıkarttı ve elinde bir kaç hareketle çevirdi.

Gözlerim,silah karşısında açılmıştı ve korkmuştum.

Justin odadan çıkmadan önce eğilip,seksi bir şekilde kulaklarıma fısıldadı. "Silah sesi duyarsan,en üst kata çık.Tek bir oda var,odanın duvarındaki beyaz,yuvarlak kapağı çevir ve çık.Yukarıdaki gizli sığınağa çıkmış olacaksın.Görüntülerle neler olduğunu izleyip,zamanı gelince yardım çağırabilirsin."

Ne demeye çalıştığını anlamaya çalışıyordum fakat çok karışıktı.

En üst kat,oda,beyaz kapak,görüntüler,yardım çağırma fikri,silah..

Bunlar bana fazlaydı.

Justin tek kaşını yanıt bekliyor gibi yukarı kaldırdı."Anlaşıldı mı?"

Alt dudağımı gerginlikle ısırdım."Tamam,evet."

Justin başını çevirdi ve kuruyan dudaklarını yalayıp odadan yavaşça çıkarak Nathan'ı takip ederek gözden kayboldu.

Ne yapacağıma karar vermeliydim çünkü kapıdakiler herhangi biri olmayabilirdi.

Steven,Luke veya Marcus olabilirdi.Toby olabilirdi.

Ya da benim bilmediğim,çok daha kötü herhangi biri.

Bu aşamada fikir yürütmenin zaman kaybı olacağını düşündüm ve sessiz bir şekilde odadan çıkıp üst kata kolayca ulaşabileceğim fakat kimsenin beni göremeyeceği merdiven altı gibi bir bölüme saklandım.

İçimden,Tanrım lütfen..artık uyanmak istiyorum diye haykırıyordum ve kendime yavaşça vurarak uyanmayı kolaylaştırmaya çalışıyordum.

Çünkü bu bir kabus olmalıydı.Kötü,çok kötü bir kabus olmalıydı hemde.

Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım.

Tekrar açtığımda,yine o merdiven altında karanlıkta duruyordum ve hiçbir şey değişmemişti.

İçimden bir kaç ağır küfür savurdum.


Hikayenin tanıtım filmi için; TIKLAYINIZ.

Özel bir program kullanarak gifleri falan birleştirip,kısa ve amatör bir fragman hazırladım.Bir kaç yerde yüklemeye bağlı kopukluk var fakat amatör derken ciddiyim bu nedenle bir filmin fragmanı gibi düşünmeyin sakın :) YouTube'a atarken bir sorun çıktı sanırım bir kaç gifte hata oluşmuş fakat ona rağmen anlaşılabilir bir fragman oldu.Aklımda daha çok fikir olduğu için gitgide kendimi ilerleterek tanıtım filmleri hazırlayacağım.Takipte kalın;)

-BIEBERFEVER94.



BUSINESS THINGS.-3.BÖLÜM.


















"Tanrı Aşkına,bana migren mi yaşatmak istiyorsun?Kapa artık şu çeneni."

Yüzü sinirle kasılmış,alın çizgileri belirginleşmişti.

Her nedense bu tavrından dolayı korkmuştum ve söylediğini yapıp arkama yaslanarak daha fazla konuşmamaya karar verdim.

Justin direksiyonu sıkarken,ellerindeki eklemleri bile görebiliyordum.

"Kadınlar ve aptal soruları."tükürür gibi söylemişti ve başını benden uzaklara doğru çevirdi.

Beş veya daha uzun süre süren bir sessizlik sonrası ürktüğümü hissetmiş olmalıydı ki bana doğru kafasını çevirmeden beni yoklamaya çalıştı.

"Uyudun mu?"

"Hayır."fısıldar gibi konuşmuştum.

Kurumuş dudaklarını yalayarak ıslattı.

Benim gibi fısıldayarak cevap verdi."Uykun varsa arka koltuktaki montumu üstüne örtüp uyuyabilirsin."

Bana karşı tavırlarını göz önünde bulundurursak bu çok şaşırtıcı bir teklifti.

"Uykum yok."

"Bak sana kötü davranmaya çalışmıyorum."ona karşı tavır aldığımı hissetmişti.

Söylediği şey ilgimi çekmişti ve doğru duyup duymadığımı kestiremediğim için ona doğru döndüm.

Boş boş yüzüne bakarken "Tamam.Neden bunu söyleme ihtiyacı duydun ki?" diye söylendim.

"Bana tavır alıyorsun,"çocuk gibi sırıttı.Alt dudağını seksi bir şekilde ısırarak "Bunu anlayabiliyorum." diye çıkıştı.

"Yüzümde 'tavır alınmıştır' yazdığını sanmıyorum."

Çok saçma bir şey söylemiştim.Ama söylemiştim bir kere.Gözlerimi devirerek kendime içimden isyan ettim.

Beklediğimin aksine Justin buna yavaşça güldü."Hayır ama gözlerinden anlıyorum."

"Senin gözlerime değil yola bakman gerekiyor."onun gibi sırıtarak gülmeye başlamıştım.

Justin kurumuş dudaklarını ıslattı ve bana doğru başını çevirdi.

Ciddi denilebilecek bir sesle "Ama çok güzeller."diye mırıldandı.

Bu sözcükler yüzümde belli belirsiz bir kızarıklığa ve midemde uçuşan kelebeklere sebep olmuştu.Neden bu kadar seksi olmak zorundaydı?


15 Ocak 2013 Salı

BUSINESS THINGS.-BÖLÜM 2.









"Beni nereye götürüyorsun?"Benden tarafa bakmıyordu bile.

Dikiz aynasından bana doğru çenemi kapamam için bir bakış attı.Saçlarını mükemmel denilebilecek bir şekilde düzeltti ve "Tanrım sen hiç susmaz mısın?" diye çıkıştı.

Davranışları bozuk bir ergen tarafından kaçırılmak mı?Ah,fantezimdir.

"Eğer bana beni nereye götürdüğünü söylemezsen--hayır."Gerginlikle alt dudağımı ısırdım.

"Evime---aydınlandın mı?Yoksa daha fazla tekrar etmem gerekiyor mu?Şimdi arkana yaslan ve aptal sorularını sonraya sakla."cebinden çıkarttığı sigarayı yakarken,direksiyon kullanıyordu ve bu gerçekten seksi bir hareketti.

Bir nefes çekip,mükemmel bir halkayı araba içine üfledikten sonra yoluna odaklandı."Aptal sürtükler ve soruları.Neden hayatını kurtardığımı hatırlamıyorsun ki?"

Bu ayrıntıyı hatırlamak onun şuan beni kaçırdığını düşündükçe mümkün olmuyordu.

"Ah,teşekkürler.Tanrım,egosit biri tarafından kurtarılmak zorunda mıydım?"kendi kendime söylenirken sesli konuşmuştum.

"Ah?İstersen hemen geri dönebiliriz çünkü Steven ve diğerleri hala o civarlarda.Seni bir daha rahatsız etmelerini istiyorsan benim için hava hoş."kafasını bir kaç saniye için yoldan ayırıp bana çocuk gibi sırıttı.

 "Dalga geçmeyi bırak,Justin.Biraz önce olanlar benim su-" sözümü yarıda kesti.

Ciddi bir hale geçmişti ve ağzındaki sigaradan bir nefes daha aldı."Bir şeyler söylemek zorunda değilsin biliyorsun değil mi?Arkana yaslan ve nefes ver.Benimde başımı şişiriyorsun."

İtiraz etmek için yerimden doğruldum ve bir anda yüksek sesle Justin'e sataştım."Ben başını şişirm-"

"----Kahretsin bana migren yaşatmak mı istiyorsun?Artık kapa şu çeneni!"

BİR KAÇ SAAT ÖNCE ~
Etrafımı çevreleyen adamlara doğru korkuyla baktım.Bana daha çok yaklaştıklarını hissettiğimde,bunların en fazla yirmi beş-yirmi yaşlarında bela dolu genç topluluğu olduğunu anladım.

İçlerinden diğerlerine göre daha iri olan yanıma doğru yaklaştı,ağzındaki sigarasından son bir nefes çekti ve dumanını havaya doğru soludu.

Sigarayı yere atıp ayakkabısının ucuyla söndürdü."Bu genç kızda kimin nesiymiş?"

Çenemden tutarak yüzümü görmeye çalıştı.Çocuk gibi sırıtıp,sağ tarafta durana doğru fısıldayarak konuştu."Luke,bunu da yanımıza almalıyız.Baksana çok şirin bir yardımcı olabilir."

Bana köpek yavrusuymuşum gibi davranılması hoşuma gitmemişti.Korkarak "Ben yanınıza alıp gezdirebilecek bir şeye benziyor muyum?Lütfen beni rahat bırakın.Hem..size ne yaptım ki?"dedim.

Luke,durduğu yerden kahkahalar ile gülmeye başladı ve başımda dikilen,iri olana doğru sırıttı."Steven,görüyor musun bize ne yaptığını soruyor--duyuyor musunuz çocuklar?"

14 Ocak 2013 Pazartesi

BUSINESS THINGS.-BÖLÜM 1.



Yatağıma fırlattığım valizin fermuarlarını açtım ve bir kaç el hareketi ile içini düzelttim.Valize yerleştirmek için önceden ütüleyip,özenle sıraladığım kıyafetlere göz ucuyla baktım ve sırayla hepsini valize yerleştirdim.Son bir kez daha bir kaç yedek kıyafeti ekleyip valizin fermuarlarını sıkıca kapattım.

"Mükemmel tatil için mükemmel bir valiz."
İşime o kadar dalmıştım ki annemin geldiğini fark etmemiştim.

Anneme sahte bir gülümseme ile cevap verdim."Bu tatile çıkmak istemiyorum ki."

Kaşlarını çattı."Spencer,tatlım biliyorum.Zor zamanlar geçiriyorsun ve seni anlıy-"

"Beni nasıl anlayabilirsin?"sözünü kesmiştim.

Annem avuçlarının içine yüzümü aldı ve beni alnımdan öptü."Annen olarak--bu tatili yaşamaya hakkın olduğunu biliyorum ve tatlım,Lucas,o da bunu isterdi."

Lucas'ın adını duymak bile içimde bir ürpertiye neden olmuştu.Onun eksikliğini daha kaldıramamıştım ve hayat onsuz gerçekten boş geliyordu.Bir bankada yaşanan soygunda,hırsızın Lucas'ı rehin olarak alıp 48 saat boyunca işkence çektirmesinin ardından bıçak ile öldürmesiyle,daha 18 yaşında yaşamını yitirmişti.

Lucas ve ben bir kaç yıldır çıkıyorduk.Onsuz yaşayacağım aklıma bile gelmezdi,ben daha ondan ayrılacağıma bile inanmazken bu bana çok ağır gelmişti.
Hadi ama?
Kim sevgilisinin daha on sekiz yaşında öleceğine inanırdı ki?
En kötüsü kavga ederdiniz.

Belki de beni farklı kılan budur,diye düşündüm.

Annemin de her gün söylediği gibi Tanrı böyle istediyse buna uyum sağlamaktan başka bir çare yoktu.
Başta onunla birlikte ölmem gerektiğini düşünmüştüm,fakat herkesin de bildiği gibi bu bizi tekrar bir araya getirmeyecekti.

Açıkçası,inancı tam bir ailenin kızı olduğum için,bu tür konuları iyi biliyordum ve bu kötü olayla baş etmek zorundaydım.Tanrı beni sınıyor olmalıydı.Evet,tanrı kesinlikle beni sınıyordu.

Şimdi o olaydan sadece dört ay geçmesine rağmen,her şeyi geride bırakıp başka bir şehirde yeniden başlamam gerekiyordu.
Bunu ben istemiştim,her gün bu küçük kasabada dışarı çıktığımda insanların gözlerime "ZAVALLI" diye bakmaları beni deli ediyordu.Bana acıdıklarını hissediyordum ve ben acınmak istemiyordum.

New York'ta küçük bir daire kiralamıştık ve bu kazandığım üniversiteye de oldukça yakındı.
Ailem taşınma işlerini hallederken civardan uzak bir tatil yerine gitmem isteniyordu.
Bunun içinde paraya kıyıp iyi bir otelde bir hafta kadar bir konaklama hazırlamışlardı ve buna sevinmem gerekiyordu.Fakat hayır,tek gram bile heyecanlanmamıştım.
Hayat tüm can alıcılığını kaybetmişti ve bana kasvetli bir dünyadan farklı gelmiyordu bile.