SÖYLEDİĞİM GİBİ 13 HAZİRAN VE 17 HAZİRAN ARASINDA GELECEKTİ BÖLÜM. FAKAT SÜPER BİR İNSAN OLARAAAKKK SİZİ BEKLETMEDİM VE BUGÜN YAZDIM!^ GEÇ OLDUĞUNU BİLİYORUM FAKAT BİR SAATTE BİTTİ ZATEN.AYRICA BUGÜN SAYFA 141 KERE GÖRÜNTÜLENMİŞ VE BU HA-Rİ-KA! NASIL YAZMAYACAKTIM?YENİ BÖLÜM 20'SİNE KADAR YANİ BİR HAFTA İÇİNDE GELİR OKUNMA VE GÖRÜNTÜLENME SAYISINA BAĞLI HEPİNİZİ SEVİYORUM İYİ GECELER ^^^^

***JUSTIN***
"Her şey istediğimiz gibi olacak." Dedi dudak hareketleriyle Nathan karşımdaki arabanın arkasında pusu kurmuş bir şekilde. Başımla onaylayarak çocuklara döndüm,hepsinin yüzündeki kararlılığı gördükçe mutlu olarak yaptığım işi bir kez daha sevmeye başladım.
Fısıldayarak "Amacımız öldürmek değil,korkutmak. Polislerle uğraşmak istemiyoruz değil mi?Sadece,istedikleri birilerini bombalamak mı?Bizde onlara bunu vereceğiz.Onları kendi oyunlarıyla yok edeceğiz." dedim ve elimi cebime atarak siyah bir silah çıkartarak yere doğru tuttum,mermiyi içinde oynatarak ateş etme duruma getirerek hazır bulundurdum.
"Kimsenin burada olduğumuzdan haberi yok.Şu an nerede ne yaptıklarını bilmiyoruz,belkide evde olmamaları hiçbir şeyi değiştirmez.Amacımız öldürmek değil,bomba karargahlarının yerini bulduğumuz zaman,orayı patlatarak,onları kendi oyunlarında yok etmiş olacağız.Plan tam olarak da bu."
John arka lastiğe yaslanmış bir şekilde fısıldayarak konuştu. "Bombalarının nerede olduğunu bilmiyoruz Justin.Nereye ateş edeceğiz?"
Gülümseyerek bu sorunun sorulmasını beklediğimi belli ederek arkaya doğru gerildim."Bu evin her köşesine.Her deliğe ateş edeceğiz.Birkaç bomba ve ardından her birinin patlamasına bizzat şahit olana kadar ateşi kesmeyeceğiz.Temiz iş diye buna denir değil mi?" Güldüm ve ardından ateşi başlatmak için ayağa kalkarak büyük eve doğru yürümeye başlarken arkamdan gelen ayaklanma sesleriyle iyice havaya girdim.
"Üç," içeriye doğru birkaç adım kala herkesin arkamda olduğundan emin oldum.Daha önce kaç kere krokisini çizerek hayal ettiğimiz bu anı yaşamanın verdiği heyecanla kendi ateşleme alanıma geçmek için sol tarafa hafiften yöneldim.
"İki,"sesimi biraz daha yükselterek yeşil bir çam ağacının arkasına pusu kurmak için hazırlandım.Diğer çocukların da evin çevresine doğru koşturmaya başlamasıyla son kez içimden Tanrı'ya dua ettim ve derin bir nefes alarak dışarı vermeye hazırlandım.
"Bir,"nefesimi dışarıya doğru verirken elimle silahı kavradım,eve doğru tutarak herkesin hazır olduğunu düşündüm ve ateşi başlatan o emri verdim. "Ve ateş!"
****SPENCER****
"Bunun olacağını bilmeliydin Spencer." dedi babam bana sana söylemiştim bakışı ile."İki gündür ne aradı ne de sordu,hayatını mı kurtardığını söylemiştin?Artık önemsiyor gibi durmuyor."
"Baba hayatının hareketli olduğunu biliyorsun,sadece aklına gelmemiş olabilirim.O çok yoğun."Dedim kendimi kandırarak.Aslında bir mesaj atmasının bile çok basit olduğunu çok da iyi biliyordum.Sadece bana mesaj atmaya gerek duymamıştı.
"İnsanları dövmekle mi yoksa öldürmek mi?" Dedi imalı bir şekilde. "Onun kötü olduğunu biliyoruz."
"O kötü değil...karmaşık bir hayatı var." Gözlerimi çevirerek kendimi araba koltuğunda hareketlendirdim. "Justin'in hayatını konuşmayı bırakıp beni neden durduk yere buraya getirdiğini sorabilir miyim?Ev ödevlerim vardı."
"Sanki okulu takıyormuşsun gibi bana ödev bahanesinde bulunma küçük hanım,"dedi gülümeyerek. "Seni bir aile dostumuzla tanıştırmak istedim,senin yaşıtlarında bir oğulları var.Ailesiyle gençliğimden tanışıyorum ve kesinlikle ben nasıl babasını seviyorsam,sende oğlunu seveceksin."
"Evlenmeyeceğiz baba.Sevmek zorunda değilim." Gözlerimi devirerek dışarıya baktım.
Babam güldü. "Arkadaşlık anlamında sevmekten bahsetmiştim.Fakat evlenmeye kalkarsan seni durdurmayacağım,herkes Justin'den iyidir değil mi?"
"Onu bu işe karıştırmasak?" Sahte bir gülümseme ile arkama yaslandım. "Tanışırım fakat oğlunu sevme konusunda bugün pek havamda değilim.Sadece tek çocukları mı var?"
"İki,"dedi sakince babam. "İkisi de erkek fakat biri daha büyük ve bugün şehir dışında olduğunu söylediler."
"Küçük olan,benimle yaşıt,o nerede okuyormuş?" Dedim aslında pek de merak etmeyerek,babam başka şeylerden bahsederse yolculuk kısa sürerdi ve Justin'den konu açılmazdı.
"Seninle aynı üniversitede.Belki de tanışıyorsunuzdur." Direksiyonu iyice kavrayarak durmamız gereken evin bahçesine doğru sapmak için sağa döndürdü.Toprak bir yola geldiğimizde,büyük bahçeli küçük bir eve çıktık.
Babam arabayı durdurmadan önce kim olduğunu merak etmesem de "Muhtemelen tanımıyorum fakat ismini şimdiden söylersen orda sanki onu daha önce görmüş gibi yaparım ve her kimse mutlu olur.Bu bir yöntem." gülümsedim.
Babam arabayı durdurdu ve kapıyı hafifçe açtı,dışarı çıkarak bizi kapıda bekleyen üç siluete doğru ilerlemeden önce arabadan çıkmam için bekledi,kemerimi çözerek dışarı çıktım ve kapıyı kapadım.Babamın yanına geçerek karanlıkta yüzlerini seçemediğim fakat şirin bir kadına,benim yaşlarımda bir çocuğa ve muhtemelen babasına doğru yavaşça ilerlemeye başlarken babam fısıldadı. "Andrew. Çocuklarının ismi Andrew."
Siluete yaklaştıkça onun benim tanıdığım Andrew olmasıyla tüm vücuduma farkındalık hücum etti ve geriye çekilme isteğiyle birkaç adım geriye attım.Büyük ihtimalle yüzüm sararmıştı.Babam kolumdan tutarak yürümeme yardım ederken,Andrew'in annesi olduğunu düşündüğüm kadın "İyi misin hayatım?" diye gülümsedi.
"İyiyim,sanırım.Bir anda..belki de hızlıca kalktığım için başım döndü." Bir yalan her zaman beni kurtarıyordu.Babam endişelenecek bir şey olmadığını belli eden bir gülümseme ile arkadaşını kucakladı. Tam o sırada Andrew nokta atışı yapmak için konuştu. "Spencer ile ben ilgilenirim efendim,bir bardak su içer ve daha sonra,onu kendi odama çıkartarak biraz uzanmasına izin veririz."
"Çok tatlı bir çocuğunuz var,"dedi babam saçma bir sesle.Sahte bir gülümseme ile Andrew'a döndüm ve onun arkasından yavaş adımlarla eve doğru ilerlemeye başladım.Arkadan annesi hafifçe seslendi. "Bir şeye ihtiyacınız olursa çocuklar biz,bahçede oturuyor olacağız."
***
"Gelecek kızın benim olduğumu biliyor muydun?" Dedim sakince. "Biliyor olmalısın."
"Bilmiyordum." Dedi ciddi bir sesle. "Gerçekten.Güven bana."
"Neden sana güveneyim?" Gözlerimi üzerine kilitledim.
"Her zaman tek düşündüğüm şey iyiliğindi biliyorsun değil mi?Sadece sen ve mutlu olmanı düşündüm.Justin ile mutlu olamazdın ve bunu engellemeye çalıştım."
"Senin için mükemmel mutlu erkek örneği kim Andrew?"
"Ben."dedi ukala bir tavırla. "Seninle uyumlu bir çift olurduk."
"Çok hayal edersin."
"Bebeğim bunu kaç defa hayal ettiğimi bilmiyorsun.Seni ne kadar hayal ettiğimi." Mutfak tezgahına doğru beni yavaşça ittirirken ellerinden birini eteğimin altına götürdü.Onu engellemek istedim fakat sandığımdan çok daha güçlü olduğu için,tek yaptığım onu biraz daha kızdırmaktı.
Kulağıma doğru eğilirken etek altımdaki eliyle bacaklarımı okşamaya başladığında,cinsel dürtüye hayır diyemediğim için kendimden utanarak bu anın hemen bitmesi için dua ettim. "Sen de hoşlanırdın,"dedi kısık bir sesle. "Yatakta iyiyimdir ve senin de olduğuna bahse girerim.Tüm sinirimi üzerinde kullanabilirdim."
"Böyle bir şey olmayacak."dedim nefes nefese."Bunu istemiyorum." Üzerimden onu yavaşça ittirerek uzaklaştım. "İğrençsin ve her zaman öyle kalacaksın."
"Şu an Justin'in başının dertte olduğunu biliyor musun Spencer?" dedi ben odadan çıkmaya çalışırken. "Bir plan yaptı fakat planı her an suya düşmek üzere.Seni koruması için gönderdiği adam şu an çöp kutusunda ve başı ondan ayrı bir yerde duruyor.Yazık değil mi?"
"İğrençsin." diyerek geriye sendeledim. "Justin hakkında söylediğine gelince,o ne yaptığını biliyor."
"Biliyorum Spencer...onu kurtarmak şu an senin elinde biliyor musun?Bir gece ve Steven'a attığım tek bir mesaj bile Justin'in hayatını kurtarabilir.Karar senin."
"O şu an yaşıyor."
"Belkide fakat daha sonrası için işini garantiye almak istemez misin?" Dedi gülerek. "Bebeğim sadece bir gece.."
"Bunu kabul etmeyeceğim."
"Hayır,edeceksin.Göreceğiz."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder